Önce süpürge vardı

dfas

Önce süpürge vardı 

Evi süpürüyor. Dışarıdan gelen bütün tozları, kirleri, mikropları süpürüp atıyor. Süpürdükçe havalanıyor tozlar. Yoluk saçlarına, yırtık pırtık postuna yapışıyorlar. Evi temizlendikçe kendisi pisleniyor. Olsun. Yine de seviniyor. Mağara adamının karısı. “Önce süpürge vardı” Kendi kendine bunu söyleyip söyleyip gülüyor. Mağaraları da süpürürler. Aksini kim iddia edebilir?

Biz eşyayı kör bilirdik. Öyle değilmiş. Gözler eşyaya açılırmış bazen. Öyle bir açılırmış ki hem, öyle uzun yıllar boyunca… Gözlerle eşya yer değiştirirmiş sonunda. Eşya, sessiz ve bilge bir göz olup üzerine dikilirmiş insanın. Masal bu ya, insan, ne yapacağını şaşırmazmış o zaman. “Önce süpürge vardı, ben ona bakardım, o bana bakardı” Mağara adamı rahattı. Pek rahattı.

“Sabretmeyi öğrenemezsen kızım, hiçbir şey olamazsın hayatta” dermiş babası. Sabrın nasıl öğrenileceğini bilmiyor. Mağara adamının kızı. Eşyayla arası bozukmuş, misal. Eşyanın sabrı, ona geçmezmiş bir türlü. Kaygıları, endişeleri, fırıl fırıl dönüyor içinde. Ya şu olursa, ya bu olursa, ya bütün hepsi olursa; ya şu olmazsa, ya bu olmazsa, ya hiçbiri olmazsa! Kalbi sıkışıyor. Nefesi daralıyor. Öleceğini sanıyor. Acil servise koşuyor. “Yapıştır etiketimi rahat edeyim. Kimim, neden böyleyim, bir soran olursa şak diye söyleyebileyim” Alnında etiketi, dıştan mağrur, içten titrek, eve dönüyor. “Önce süpürge vardı. Panik atak sonradan geldi” Bunu söylüyor kendi kendine, korkusu geçmiyor.

Bütün zanaatkarlara zanaatlarını o öğretmiş. İri mi iri, tombul mu tombul, koca memeli. Mağara adamının anası. İnsan nasıl anlaşır hayatla; kendi yoluna, kendi akışına nasıl koyulur; zamanla, mekanla, nasıl barışır; hepsini bir bir öğretmiş kızlarına, oğullarına. Bu yüzden bütün zanaatkarlar, içlerinde kocaman kocaman kadınlar taşırlarmış. Şimdi hepsini, dev kepçelerle toplayıp esir kamplarına kapatıyorlar. “Önce süpürge vardı. Ama ben, işgalcileri süpürüp atamadım ömrümden” Kendi kendine böyle söylüyor mağara adamının oğlu. Her böyle söylediğinde, canı bir kırbaç daha istiyor.

Biz, her şey insanlar için, diye bilirdik. İnsan her yola gelir. Öyle değilmiş. Mekana yabancı, hayata kırgın olunca; zamanla arası bozulurmuş insanın. “Zamanla arası bozulanın ilk unuttuğu şey ne olabilir? Ne olabilir…” Bunu sorup duruyor kendine mağara adamının torunu. İçinden ağlamak geliyor. Bir türlü ağlayamıyor.

 

Şule Öncü
18 Şubat 2010

(Bu yazı İz Dergisi Serap Şahan fotoğraf portfolyosu için yazılmış ve yayınlanmıştır)

Fotoğraf: Serap Şahan