iri, tüylü ve kolektif
geliyorlar
ayaklarının ucuna basa basa
parça parça, öbek öbek bir bütün
sesleri yok
müzikleri yok
ama dans ediyorlar
çıt çıkarmadan kıvırıyor, çalkalıyorlar
ayaklarının ucuna basa basa
gitgide yaklaşıyorlar
kutladıkları benim ölümüm sanki
benim bir parçamın ölümü ya da
belki de kutlamalarıyla dehşete düşüşümü kutluyorlar
orman kanunu deyip geçtiğim mistik ironinin ağına yakalanmışlığımı
durmaksızın kendi içinden dışına doğru kaynayan
her döngüde içi dışına çıkan sonsuz ve soyut bir kutlama gibiler
kutlamanın vücuda gelmiş hali belki bu
yeryüzünün tanık olduğu en organize şaka
öylesine ciddiler
öylesine yolunda
kusursuz bir düzen ve dağınıklık içinde
hayvani sezginin iri, tüylü ve kolektif devinimi
türümün üstünlük sanrısıyla alay ediyor
uzaktan bakmaya mahkum olduğum bu şölen
gördüğüm en korkunç manzara
ona bakmanın dehşetiyle titriyorum
dahil olamamanın dehşetiyle
ve sonra bir anda
şölenin parçası olma fikrinin yarattığı dehşet
diğer bütün dehşetleri silip süpürüyor
şölen, varoluşun gizli zulmüdür deyip duruyorum içimden
tekrar tekrar söylüyorum
kaypak, korkak ve sinsi bir müridin duası gibi;
şölen, varoluşun gizli zulmüdür…
Resim: William Holbrook Beard – The bear dancing