“… Cadılar önce alkışladılar. Dirsekleriyle birbirlerini dürterek, başlarıyla birbirlerine beni işaret ederek uzun uzun alkışladılar. Sonra kolkola girip etrafımda kesintisiz bir çember oldular. Başladılar dönmeye. Sesleri titreye titreye, haykırdılar o uğursuz bedduayı üzerime,
“Ey zırhını tersten kuşanmış bahtsız şovalye,
sırları dökülmüş çukur bir kap olasın emi!
Ne kadar aydınlık yutuyorsan geceleri,
o kadar derin olsun karanlığın.
Deliksiz baş, kötü kan!
Yazgın olsun bu ziyan.
Dön dolaş hiç durmadan;
bir ibadet, bir isyan,
bir ibadet, bir isyan…
Yan kentin delisi yan!”