“Recep şu an başbakan!”

Milyonları arkasına almış bir adam. Bir o kadarı da karşısında. Her türlü eleştiriye hazır. Kararlı, iddialı. “Ne dediysem oldu, ne diyorsam olacak” diyor. Nasıl olacak, o da bilmiyor. Sevgiye doymuş, saygı istiyor. Olası projelerini anlattıkça, içe dönme hazırlıkları seziliyor ki bu hepimiz için iyi bir şey. Onun farkındalığı, bizim farkındalığımız bir yerde. Huzurlarınızda Şahan Gökbakar…

Bu kadar kendine güven nereden geliyor?

Bu tamamen bizim yetiştiriliş tarzımıza bağlı. Bizim ailede her zaman herkesin her şeyi söyleme hakkı vardır.

Annen her şeyi analiz edermiş. Çok akıllı, sağlam bir kadın sanırım.

Evet öyledir. Fazlasıyla düşünen ve sorgulayan, her şey hakkında kendince çıkarımlar yapmaya çalışan bir insan. Babamın vefatından sonra biz hep üç kişilik bir ekip olduk.

Babanı kaybettiğinde 8 yaşındaymışsın. Büyürken sana en yakın erkek figürü kimdi? Kimi örnek aldın?

Kimse yoktu. Bir baba figürü de aramadım doğrusu. Annem yeterince doldurdu hayatımızdaki o eksikliği. Bunun için psikoloji kitapları okudu, kendini geliştirdi ve bence çok başarılı oldu.

Togan’la iyi arkadaş mısınız?

Çok iyi arkadaşız.

En anlaşamadığınız konu nedir?

O bir ikizler burcu. O yüzden bir gün ak dediğine öteki gün b-k diyor. Ak dediği kısımlarda onunla çok iyi anlaşıyorum ama öteki kısımlarda elektriğimiz tutmuyor. O benim teknoloji programım aynı zamanda. Herifi televizyon izler gibi izleyebilirsin. Bilmediği hiçbir şey yoktur. Çok fazla bilgi istiyor hayatında. Zamanı geldiğinde hepsini ortalığa satayım ki, herkes bana gıptayla baksın gibi bir güdüsü var. Hayatımda bütün teknolojik gelişmeleri, yeni oyunları, gidilecek yerlerin detaylarını hep ondan öğreniyorum. Onun açtığı yoldan hayatımı planlıyorum.

Bu kadar şöhretli olmak nasıl bir his?

Benim hiç tanımadığım insanlar, attığım her adımı biliyor. Bu insanı şizofrenik bir durumun içine de sokuyor. Siz evinizden sokağa çıkıyorsunuz. Ben sokağa çıkınca gene evime giriyormuşum gibi hissediyorum.

Canın en çok neye sıkılır?

Haksızlığa sıkılırım. Mantıksızlık. Tahammül edemem bunlara.

Hayatta en ciddiye aldığın şey nedir?

Saygı.

En büyük derdin nedir?

(uzun bir sessizlik) Bazen anlaşılamamak. Yapmak istediklerimin, karşımdakini de benim kadar heyecanlandırmaması en büyük derdim oluyor bazen.

Depresif olur musun?

Çok fazla olmam. Defresif olduğum anda, etrafımdaki insanlar toplanıp böyle “Saçmalama lan, niye böyle bir moda giriyorsun, sen şöylesin, böylesin, şöyle iş yaptın, bunu yaptın” filan diyorlar; “Doğru yaa!” deyip çıkıyorum hemen o moddan.

Peki bütün bu işleri yapmadan önce nasıl çıkıyordun?

Benim dört beş tane dostum var. Bu insanlar benim çocukluğumdan beri yanımdalar. O zamanlar da onları güldürürdüm. Ankara’dan İstanbul’a geldiğimde de bu insan grubunu benimle birlikte getirdim. Bana diyorlar ki “eskiden sen daha komiktin, bir kafede otururduk, saatlerce komedi yapardın, sinemada rezillik çıkartırdın bizi güldürürdün” diyorlar. Şimdi bu komiklikleri o grubun dışındaki insanlara yaptığım için, kendi grubumla geçirdiğim vakitte -ki hayatımın %90’ı bu beş adamla geçiyor- o kadar komik değilim. Orda ne yaparım, burda ne yaparım, düşünüyorum. Fakat ordaki beş kişilik seyircimi de elimde tutmak için ara ara çıkışlar yapıyorum tabii. Bunların çoğunu da yurt dışında yapıyorum.

Nasıl getirdin arkadaşlarını İstanbul’a?

Hadi gelin dedim ben.

İş, güç?

Benle çalışırsınız dedim. Onları çağırdığımda televizyonda programım da yoktu. Komedi filmi gibi geldik biz aslında buraya. Gelip bir ev tuttuk. Şimdi geldik. Şimdi artık burda bir şeyler yapıcaz. N’apıcaz abi? Sen benim internet sitemi yap, sen benimle beraber şurda gez, sen işte şuna gel, sen benim yardımcı oyuncum ol filan falan diye, ben insanlara görevler verdim. Şunu yapcaz, bunu etcez, haydi hop, böyle, hepsi benimle beraber yükseldiler yukarıya doğru.

Kendin gerçekten inanıyor muydun herşeyin yolunda gideceğine?

Çok gariptir, ilginçtir; ben ne dediysem yaptım şu ana kadar.

Beş sene sonra ne olacak hayatında?

Ben, 2016’ya kadar uluslararası bir başarı elde etmiş olacağım. Dünyaca tanınan bir adam haline geleceğim.

Neyle?

Hiç bilmiyorum. Hiç öyle şeyler koymam ben. Herşeyi açarım, sonuna kadar ama hedefim o. Bunu Recep İvedik filmlerine bakıp “Salak yaaa, bunla mı olacaksın!” filan diye yaklaşanlar çok üzülür, onu da söyleyeyim.

Çok şahane kadın oluyorsun. Nasıl oluyorsun?

Annem ve arkadaşları yüzünden. Hadi oğlum git yat derlerdi, gizli gizli koridorda oturur kadınların laflarını dinlerdim. Grubun içinde yükselenler, alçalanlar, her gurubun bir reytingi vardır ya, biri popülerdir, ertesi hafta başka biri onun yerini alır.

Kadınsı yanlarını farkeden ve kabullenen biri misin?

Pek kadınsı yanı olan bir adam değilim.

Maço musun?

Evet, maçoyum. Diyebiliriz. Maço, yani, çok da maço değil de, olması gereken kadar bir erkeğim yani.

Bugün kadınlarla ilişkilerin nasıl?

Kurallarım vardır. O kuralları asla ve kat-a geçirtmem.

Sayalım lütfen.

Bir; asla yalan olmayacak. İki; asla saygı sınırları geçilmeyecek. Üç; rahatsız edici boyutlarda kıskançlık ve baskı ve engellemeler olmayacak. Bu erkek için geçerli, yani benim kurallarım bunlar. Son derece hanımefendi, hani “oturmasını kalkmasını bilen” diye iğrenç bir laf vardır ya, ben hakkaten öyle olmasını isterim. Bu olacak. Bizim yaşadığımız her şey bize ait olacak. Başka hiç bir yerde paylaşılmayacak. Ve sadakat. (altı etti) Bir büyük küme var, (Havada iki elinin baş ve işaret parmaklarıyla 40 cm. çapında hayali bir çember gösteriyor) o küme erkek; o kümenin içersinde ufak bir küme daha var, (bu sefer 25 cm. çapında bir çember gösteriyor) o da kadın. Büyük kümeyi erkek yönetir. Dolayısıyla, ufak kümeyi de erkek yönetir. Kadın, dış işlerinde erkeğe bağımlı, iç işlerinde serbesttir. Öyle olmalı.

Kadının dünyayla ilişkisini erkek kurmalı mı diyorsun?

Hayır, kadının, yani kadın, benim için şöyle bir varlık; kadın kendini güzelleştirmeli, erkek de o güzelliğe sahip olmak için kadının dünyasını güzelleştirmeli. Kadınlar çok önemli yaratıklar ve erkeğin bütün dengesini kuran yaratıklar. Bakın müzelerde resimlere, savaşan kadın çok azdır. Genelde üzerine bir tül alıp uzanmış kadın vardır. Herif ona bakıp resim çizmiş, şiirler yazmış, onun tarafından seçilebilmek için inanılmaz buluşlar yapmış. Benim bu mesleğe giriş amacım da buydu. Lisede kızlar bize baksın diye tiyatro yapıyorduk. Kadının teferruatlarla uğraşmaması gerekiyor. Bunların hepsini erkek göğüslemeli. Nasıl bir tura gittiğinizde herşey biri tarafından organize edilmiştir, siz oturur keyifle yaşarsınız. Aynı şekilde erkek kadının rahatı için her şeyi organize etmeli.

Şu anki ilişkin böyle mi yürüyor?

Evet. O yüzden de zaten uzun sürüyor. Erkek bir kadına ne yiyelim diye sormamalı. Ne yemek isteyeceğini bilmeli. Demek istediğim bu. Başta irrite edici duyuluyor ama sonuçta ben kadın için bir hizmetkar konumundayım. Geçen gün, biri Doğa’ya, sen şunu sever misin, diye sordu. Ben de ona dönüp, yok o onları sevmez, şunları sever, dedim. Doğa nasıl şaşırdı. Sen nerden biliyorsun yaa, diyor. Bundan bir sene önce ufacık bir konuşmanın arasında geçmiş, ben onu kaydetmişim. Beni bu kadar detaylı mı dinliyorsun, diyor. Bunlar bir kadının yaşaması gereken şeyler. Bir kadın altın tepside taşınmalı, bunun organizasyonunu da erkek yapmalı.

İşte böyle konuşursan üç saat daha dinlerim ben. (kahkahalar)

Biraz da Recep konuşalım mı?

Buyrun.

Recep başbakan olacak mı?

Recep şu an başbakan.

(kahkahalar)

Filmde olacak mı?

Bilmem. Başbakanımız da Recep İvedik’e benziyor. Andırıyor. Özellikle Davos çıkışı. Recep İvedik de aynı davranırdı yani. Hatta daha da ileri giderdi.

Recep’in ismini koyarken bunu hesaplamış mıydın?

Hiç düşünmedim. Hesap yapmadım. Muhabir rolü oynayan arkadaşım, isminiz ne diye sordu, ağzımdan Recep çıktı.

Peki diyelim ki gerçekten de Recep’in politikaya atıldığı bir bölüm çekmeye kalktınız, şimdiki kadar özgür olabileceğinizi düşünüyor musun?

Bilemiyorum ki, olamayız herhalde. Olursak da yüzbin tane dalgası çıkar, yaş sınırlaması gelir. Ben başka bir şeyin hesabındayım şimdi. Recep İvedik, biraz Don Kişot bence. Mesela Recep gazeteden buzulların 45 santim eridiğini duyup, Alaska’ya gidip kar küreyebilir. Belki, “Ötekiler” diye tabir edilen insan grubu vardır ya, ilkokulda, boy sırasında en uzun boylu, en şişman, en al yanaklı çocuktur böyle, sınıf arkadaşları hep onunla dalga geçer. O herifin hayatını oynamak isterim mesela. “Öteki” denilen çocuğun yükselip, saçmasapan bir konuda, masela masa tenisinde şampiyon olduğu bir hikayede oynamak isterim.